Bu yazımda size uzun zamandır aklımı kurcalayan, kafamı karıştıran hatta aklımı çıldırtan bir konu hakkında iki kelam edeceğim. Aslında bu konu sadece beni değil eminim bir çok insanı kör kuyularda merdivensiz bırakmıştır da akıllarını kaçırmamak için konunun üzerine toprak atmışlardır. Hiç düşündünüz mü, bir insanın rüyası neden çıkar, bir şey birine nasıl malum olur, gittiğiniz bir kıytırık falcı beş gün sonra karşılacağınız insan hakkında bir şeyleri nasıl bilir? Bazı insanlar nasıl bir kaç adım ötesini tahmin edebilir? Eğer tahmin edebilir ya da belli bir senaryoyu yaşıyorsak neden dünyadayız, yaptığımız seçimlerin ne önemi var?
Bütün bunları uzun, çok uzun zamandır düşünüyorum. Geçen haftalardan birinde Yılmaz Erdoğan'ın yeni gösterisi Münaşaka'yı izleyene kadar da düşünmeye devam ediyordum. Oyunda Yılmaz Erdoğan Lehvi Mahfuz diye bir kitabın ona, kafasındaki soruları yanıtlamasına yardımcı olduğunu anlattı. Durur muyum hemen kitabın ismini bir kenara not ettim. Benim de sorularım vardı, ben de öğrenmeliydim. = )) Öncelikle kitabı sipariş ettim. Aslında aynı yazarın başka bir kitabını okumuştum ve kitabın içeriği hakkında bilgim vardı. Sonra Lehvi Mahfuz ne demekmiş bunu bir kaç gün araştırdım. Sonra göğe yükseldim, bir ışık gördüm, öyle devam etti. Yok okuyucu öyle olmadı. Lehvi Mahfuz, sözlük anlamıyla korunan levha. Ulaştığım bilgilere göre, Tanrı'nın katında, içinde Kuran'ın ve kaderin yazılı olduğu ve saklanan bir kitap. Anlatılana göre Allah, geçmiş ve gelecek tüm olayları tek bir an içinde yaratmış. Yani evrenin yaradılış anından kıyamete kadar her olay yaşanmış ve bitmiş. Biz şu an yaşanılan bir şeyi tekrar yaşıyoruz. Tabi bütün bunları teyit etmek için kuranın ilgili ayetlerini de okudum. İnsanların ne anladığına baktım.
"Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Böylece elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlere şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez." (Hadid suresi)
"Senin içinde olduğun herhangi bir durum yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden saklı kalmaz. Bunun daha küçüğü de daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta kayıtlı olmasın."(Yunus suresi)
"Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir." (Ahzab suresi)
Genel olarak kitapta zaten bir kaderden ve kayıtlı bir kitaptan bahsediliyor. Yine de anlamıyordum, ee hani insanın kaderi kendi çabasına bağlıydı. Kuranda öyle yazmıyor muydu? Ben bir şeyi isteyince olacaktı. Secret okumuştum ben, pozitif düşünce vardı. Kuantum fiziğine ne oldu? Önce şu insanın kaderi kendi çabasına bağlıdır cümlesinin nerede yazdığını araştırdım. Ulaştığım sonuç şu oldu; bir deli bir kuyuya taş atmış geri kalanının da işine gelmiş dokunmamışlar. Bahsedilen İsra suresi. Orada yazan, biz herkesin kaderini kendi boynuna astık. Yani her insan kendi yaptıklarından sorumlu. Kaderin çabana bağlı değil tatlı kardeşim. Açıp okusaydın keşke. Zaten bu ülkede ne oluyorsa sorgulamamaktan, okumamaktan, meraksızlıktan oluyor. Peki her şey tamam, kayıtlı bir kitap var her şeyde yaşandı bitti. Şimdi o meşhur, herkesin aklındaki soruyu soruyorum. Madem yaşayacağımız her şey yazılı, bir sınavdan bahsediliyordu, o ne oldu? Sınava neyden gireceğiz?
"Sabretmenizden dolayı size selam olsun. Dar-ı dünyanın sonucu ne güzel." (Ra'd suresi)
Sınav yaptıklarından değil, sabrından. Yani açıkça söyle söyleniyor, belayı da, mükafatı da aslında Allah verir ama buna karşı sabretmek, isyan etmek sende. Senaryo belli de oyunculuk sende gibi düşün. İyi ya da kötü olmak, inanmak inanmamak sende. Ne elinden çıkana üzül ne kazandığına sevin, ikisini de sen yapmadın demiş.
Kafamı kurcalayan başka bir şey; bu kitaba sadece Cebrail ulaşabilirmiş. Kuranda özellikle tek melekten bahsediyor. Senaryoyu benim bilmem ya da başka birinin bilmesi imkansız. Peki nasıl oluyorda arkadaşım benim sokak arasında gittiğim bir falcı, şöyle bir insanla karşılaşacaksın ya da şöyle bir iş yapacaksın diyor da o gerçek olabiliyor ya da ben rüya görüyorum da o çıkıyor? Ne malum oluyor nasıl malum oluyor? Bununla ilgili araştırma yaparken, falcının iyi sıhhatte olsunları kitaptan bilgi çalıyor gibi çılgın yorumlar = )) okumadım değil ama işin aslı başka. Yazılı olan her şey kitapta, Tanrı'nın hafızasında ve aslında senin hafızanda var. Hani diyorsun ya, ben şunu çok istiyordum ve o oldu. Hayır, senin onu isteyeceğin zaten hafızanda var. Yani bilgiler gömülü ama açıkta değil. Bazı insanların algıları daha açık ve o bilgilere ulaşabiliyorlar. Nasıl aklını okuyorsa, gerideki o bilgiyi de alıyor. Bazen o bilginin tamamını doğru şekilde alabiliyor ama bazen de bir kısmını alıyor ama gerisini alamıyor. Algıları kapalı insan bunların hiçbirini anlamıyor.
Aslında bütün bu yazdıklarımın bütününü dünyanın %60'ı kabul etmez. Bir kısmı Allah'a inanmadığından geri kalanı da egosundan, ben yaptım, çünkü ben! ben karar verdim dediğinden. Keşke okusalar ya da anlamaya çalışsalar. Sonuçta, boşuna psikologlara deli paralar ödemeyin ya da meditasyon, ışık gücü gibi değişik şeylere servet yatırmayın. İyi insan olun, dayanmaya çalışın. Bir de okuyun, bol bol okuyun. Bulduğunuz her şeyi okuyun ve merak edin. Tatlı insan olmanın yolu bunlardan geçiyor. Her şey sende kayıtlı, ne olacaksa o olacak. Hatta ne olacaktıysa o oldu.
Thereisabut4everything
Monday, April 3, 2017
Thursday, October 6, 2016
Rüzgarlı Adalet
Günlerdir şu Rüzgar Çetin davasını sosyal medyadan takip ediyorum. Yok içeri girdi, yok dışarı çıktı, yok yurtdışına kaçtı. Her gün başka bir hikaye. İnsanlar da acayip bir galeyan, nasıl olur, bu nasıl rezalet, müebbet yesin. Güzel, güzel böyle düşünmek, adalet yerini bulsun istemek harika. Ama keşke biraz da aklımızı kullanıp, düşünerek konuşabilsek. Böyle durumlarda, davalarda kişileri suçlamak kolay. Tabiki ortada bir suç var, hukuk düzeni çerçevesinde bir cezası da olmalı. Peki güzel abim, ablam sen bu davayla ilgili bu kadar konuşuyorsun da, hukuk düzeninin gereklerini yerine getiriyor musun? Küçük bir olaydan başlayıp örneklerle devam edelim;
Akşam evden çıkıp, bir arkadaşını almaya gideceksin. Evde de yemekle bir kadeh içtin, sınırı geçmediğini ve çıkmayacağını düşündün arabanı aldın. Şans bu ya polis çevirdi. O kadar içmemiştin ama sınırı geçmişsin.
Abiiim be bu seferlik affet.. İdare et be, alma ehiyeti. Görmezden gel..
Mi dersin? Yoksa;
Hatalıyım, arabayı almamalıydım, alın ehliyetimi mi?
Birincisi daha yakın gözüküyor değil mi? Ama olması gereken ikincisi. Madem o bilince sahipsin, hata yaptın. Adalet herkes için.
Askere gideceksin ve kötü bir yerde askerlik yapmak istemiyorsun. Babanın da bir yerlerde tanıdığı var ve sana iyi bir yerde askerlik yaptırabileceğini söyledi.
Kesinlikle olmaz. Ben de herkes gibi şansıma neresi düşüyorsa orada askerlik yapmalıyım.
Mı dersin? Yoksa;
Sahil kenarı falan bir yer de ayarlayabiliyor muyuz? Daha mı yakın geliyor?
Senin gücün var, mayına basıp ölme, başkası ölsün abim.. Öyle değil mi?
Avukatsın. Mahkemeye gittin dosyan var. Kalemle aran iyi, kaleme güzel bir çay ısmarlar; Osman abi bizim şu dosyayı biraz üste al ya dersin. Kalem seni öne alır. Bu örnek basit mi göründü, insan hayatıyla oynamıyor mu? Bilemezsin belki önüne geçtiğin 5. dosyadakininkiyle oynuyordur.
Bunun gibi belki yüzlerce örnek var bu ülkede. Yani demek istediğim, adalet herkes için aynı şekilde islemediği, güç konuşabildiği sürece ülkede bir hukuk düzeninden ya da adaletten bahsedilemez. Birinin kızı ya da oğlu bir zamanlarda, bir yerlerde hep üstün olur ve kimse bunun önüne geçemez. Kaldıki adalet düzeninin neredeyse kendisi olan insanlar bile güçlerinden yararlanarak bir şeyleri değiştiriyorlarsa o ülkede çok büyük sorunlar var demektir. Kimse viiik viik ötmesin. Mesele Rüzgar değil, mesele sensin. Mesele bu ülkede her şeyin hallolacağını düşünenler ve her şeyi halledebilenler. Bundan şikayet ediyorsan önce sistemi değiştireceksin ve buna da kendinden başlayacaksın.
Wednesday, January 20, 2016
Ruhun Çığlığı..
Aslında herkesin bir hikayesi var. Yaşadıklarımız, tercih ettiklerimiz ya da ettiğimizi sandıklarımız bizi bazı noktalara sürüklüyor.. Sen günlük hayatta biriyle karşılaştığında, tüm bunları düşünmeden sonuçlara, yargılara varıyorsun.. Kafanın içindeki küçük sınırlara göre değerlendirmeler yapıyorsun. Yapma. Bir davranışın milyonlarca sebebi olabilir. O insan milyon tane hikayeden gelmiş olabilir.. O yüzden insanları yargılarken en az beş defa düşün.. Neyi gösterdiğini ama neyi göstermek istediğini ya da neyi sakladığını gör. Bazılarının bedeni değil belki ama ruhu çığlık atar konuşurken.. Dudakları gülümserken elleri ağlar farketmezsin.. O yüzden insanları yargılarken, sonuçlara varırken belki on defa düşün.. Her hareketin arkasında olmayacak hikayeler saklanır.. Kimse düşündüğün kadar yüzeysel değil. Bazı insanlar ruhuna kurşun sıkar, bedeni canlı diye anlamazsın.. Sığsın insanoğlu, öyle OLMA!
Friday, September 18, 2015
"Hayatımız.."
*Nerdesin sen?
-Galiba yazlıkta.
*Çok tatil yaptın, gözüme batıyorsun.
-Bakmazsan batmam.
*Çok bilme.
-Hep senden az.
*Sen gidince hayallerim yarım kalıyor, olduğum şehirden ayrılma.
-Kaleden ayrılıyım mı?
*Gol yersin.
-Senden mi?
*Farkeder mi?
-Farketmez. Ne olsa farketmez.
*Mesela ne olsa?
-Yine zevzek olmuşsun bugün.
*Ne olsam beğenmiyorsun.
-Çık artık hayatımdan.
*Bir hayatımız demeyi öğrenemedin.
-Bir hayatımız demeyi öğretemedin.
-Galiba yazlıkta.
*Çok tatil yaptın, gözüme batıyorsun.
-Bakmazsan batmam.
*Çok bilme.
-Hep senden az.
*Sen gidince hayallerim yarım kalıyor, olduğum şehirden ayrılma.
-Kaleden ayrılıyım mı?
*Gol yersin.
-Senden mi?
*Farkeder mi?
-Farketmez. Ne olsa farketmez.
*Mesela ne olsa?
-Yine zevzek olmuşsun bugün.
*Ne olsam beğenmiyorsun.
-Çık artık hayatımdan.
*Bir hayatımız demeyi öğrenemedin.
-Bir hayatımız demeyi öğretemedin.
Saçmalama!
Saçmalama!

Sen aslında yoksun. Kendini var zannediyorsun. Hatta belkide yaşadığın hiçbir şey yok. Bilim her an yüzümüze tokat gibi gerçekleri çarpabilir. Bir sabah uyandığımızda bedenimiz havada duruyor olabilir. Belki uzay boşluğunda kayboluruz. Gezegen aniden yok olur. Ya da vazgeçtim ya sen saçmalarken daha güzelsin.
Saçmala!
Wednesday, August 12, 2015
Tanrı'nın hesapları..

Wednesday, August 5, 2015
Bir tane hayatın var..
Bir şeyi unutuyorsun.
"BİR TANE HAYATIN VAR"
Tekrarı da yok. (Büyük ihtimal)
"BİR TANE HAYATIN VAR"
Tekrarı da yok. (Büyük ihtimal)
Bir tane hayatın ve denemen gereken bir ton şey var. Hayat öyle senin sınırlarını çizdiğin yerde bitmiyor. Bitiyor sanmaya çalışıyorsun, mutsuz olmamak için kendini kandırıyorsun. Bir torba kural koymuşlar sen öyle inan diye. Küçük beynine sınırlar çizmişler, sen de o sınırları paşa paşa kabul etmişsin. Öyle değil ama.. Hayat dediğin şey çok değişik, bir sürü versiyonu var. Bunu yaşamak yani hayatla tanışmak için önce önyargılarından kurtulman gerekli. Düşünsene kafan nasıl da önyargılarla dolu. Tadına bakmadığın yemekler, tanımak istemediğin insanlar, görmek istemediğin yerler var. Bazı şeylere kati suretle karşısın. Delilik aslında bu bir çeşit, bir dakika sonra yaşayacağının garantisi yok ama bir dolu önyargın var. Oysa yapılması gereken şeyleri denemek için az zamanın var reddetmek için zamanın yok. Tabi tercih senin belki de ot gibi yaşayıp ölmek istiyorsundur. Yapmasan öyle keşke. Ben zamanında çok yaptım, yapmasaymışım öyle keşke. İnsan 30 yaşına gelince ufaktan bir aydınlanma yaşıyormuş, 29'ken farketmiyorsun ama bu gerçekten oluyor. Ulan diyorsun bir tane hayatım var ve ben şimdiye kadar onu ziyan ediyormuşum. İyi ki ölmemişim diye düşünüyorsun. Farketmeden ölmüş de olabilirdin. Neyse ki ölmedim de önyargısız hayatıma başladım. Başta bunu kırmak o kadar kolay olmuyor. Zamanla iyice idrak ediyorsun yaptığın hataları. Her zaman söylerim her şeyin bir zamanı var, aydınlanmanın bile. Aydınlandıktan sonrası kolay, denemediğin şeyleri düşünüyorsun. Bazı şeyler için (çok gençlik gerektiren şeyler) geç kalmış oluyorsun ama olsun pes etme.
Subscribe to:
Posts (Atom)