Thursday, November 25, 2010

Bir sanat olmam gerekse fotoğraf olurdum ben..

Ben bir sanat olmam gerekse kesin fotoğraf olurdum. Bu merakımın da nasıl oluştuğunu hatırlamıyorum açıkçası, hatırladığım tek şey, çok küçük yaşımdan beri uçan kuşun, yüzen ördeğin fotoğrafını çekicem diye koşturduğum. Elimde o kadar çok fotoğraf var ki deste deste kuş fotoğrafı.. Gülmeyin zamanla ustalaştım, şimdi uçan martı fotoğrafını çekmediğimde laf sayıyor beni bu aralar ihmal ettin diye..Baksanıza yandaki martının artisliğine : )  Önceleri teknoloji çok gerilerde olduğundan şu an antika kabul edilebilicek bir makinem vardı ve harikalar yaratamıyordum tahmin edersinizki.. Yıllarca pederin kafasını ütüledim profesyonel makine istiyorum diye ve 18. yaş günümde ilk nikonum avuçlarıma kondu. Makine geldi iyiydi de ben kullanmayı bilmiyordum üstelik hukuk fakültesindeydim, zaten nefes alıcak zamanı zor buluyorum fotograf egitimi nasıl alıcaktım kı? Mecburen bir süre beklettim kendisini iki yıla yakın mışıl mışıl uyumak zorunda kaldı çünkü otomatikte cekmek istemıyordum ben bu oyuncağı  kullanmak istiyordum. Evet yaklaşık iki yıl sonra eğitimini alıcak fırsat buldum. Makinemizi tanıyalım, fotoğraf terimleri, dar acı, geniş açı, balık gözü, asa/ıso, diyafram, enstantene.. bir sürü şeyi öğrendim. Tabi bu konuda kendimi geliştirmemde benim gibi hatta benden daha cok ve daha profesyonelce ilgilenen bir arkadaşıma borçluyum.Böylece fotoğraf sevdasına önce sultanahmet semalarında sonrada şehrin çeşitli yerlerinde fotoğraf çekmekle başladık. Hala öğrenme aşamasında olduğumdan çektiklerim şimdilik  sadece evimde duvarları süslüyor. İlerde bir şeyler yapar mısın derseniz, eğer kendimi yeterince yetkin görürsem neden olmasın.

Aslında ben sevdiğim bir şeyler mesleğim olsun istedim hep ama sonra düşündüm yani kaç tane fotoğraf sanatçısı ne kadar ayakta durabiliyorki yani ne kadar yapabiliyor bu işi meslek olarak? Vazgeçtim.. Hem zaten ben bir işi en çok eğlencesine hobi olarak yaparken zevk alıyorum. Karşılığında para alırken bir şeylere zorlanıcaksam bütün motivasyonum çöküyor. Fotoğraf çekmek canın istediği zaman yapılabilicek bir şey, zorla olmuyor. Aslında bu her şey için böyle.. Bu gerçekten zevk alarak yaptığım fotoğraf çekme olayı, üzerinde bilgisayar ortamında müdahale etmeyi öğrendiğimde yani yamak grafiker olunca daha bir eğlenceli hale geldi. Şimdilerde  bir gün fotoğraf çekmeye çıkıyorum bir hafta çektiklerimi evirip çeviriyorum. Bu iş o kadar zevkli ki bilgisayarın başından kalkmak hiç istemiyorsunuz. Yapmak istediğim asıl şey konsept fotoğraflar çekip baştan sona öykü anlatmak. Bu konuda kafamda ilginç düşünceler var, çok fantastik işler çıkartıcam ama daha zamanım var. Biri harikasın dediğinde hayır değilim diyorum bu da demek oluyorki daha tamam bu iş demekten çok uzağım. Ne zaman ara cafe'ye gitsek mutlaka muhteşem Ara Güler fotoğraflarından olan servisleri çalıyorum : ) Bunun yanında maalesef bu işle uğraşan çok sanatçı tanımıyorum aslında bu her alanda benım en çok yakındığım bir konu. Sayısız sergiye gidiyorum, bütün sanat dallarıyla tek tek ilgileniyorum ama isim hafızam sıfır. Hep ben bunu bir yerden tanıyorum ama nerden.. Halbuki kaç kere görmüşümdür, üzerine konuşmuşuzdur yinede nafile isim konusunda inanılmaz zayıf bir beynim var. Amerikaya geldiğimden beridir tabiki durmadan makinem elimde dağ, tepe, bayır dolaşlıyorum. Güzel fotoğraflar, güzel öyküler çıkıyor. Asıl son zamanlardaki merakım ı phone'la çekim yapmak. Son i phone bu konuda gerçekten iyi, makinemi aratmıyor desem yeri. Mesela bu sağdaki  fotoğraf i phone'la çekildi. Tabi sonra photoshopta işlem gördü ama geçen hafta yüklediğim art studio da ps'i aratmıycak özellikler barındırıyor bilginize.

Anı dondurmak gerçekten sihir yapmak gibi, büyülü sanki.. İnsanın uğraştıkça uğraşası geliyor ama ben,çektiğim fotoğrafların öyküsü olması gerektiğine inanırım. Mesela bu Brooklyn Bridge ve benim şimdiye kadar gördüğüm en hüzünlü köprü.. Ondan siyah beyaz. Bence fotoğraf sanatının kendisi hüzünlü tabi insan fotoğrafı çekmek değil bahsettiğim.. Genelde fotoğraflarımda siyah beyaz ya da sepya kullanırım. Ruhum o kadar renkli ki, bedenimle karışmasınlar diye siyah giyiyorum normalde de zaten. Bakın bu soldaki fotoğrafta Bronx'tan.. ip bir şey gördüm geçen gün, Manathan'dan bindiğim metro Bronx'ta trene dönüştü yani yer yüzüne çıktı. Ben tüm NY yer altında sanıyordum. Eh bu kadar hüzünlü bir manzarayı kaçıramazdım, en güzel yerinden baktım ve anı dondurdum. Bakmak ve görmek arasındaki büyük fark. Fotoğraf çekebilen insanlar görmeyi bilen insanlardır, yürekleri büyüktür, bir gözde gerçekten içerde bulunur. Bir elma sadece elmadır birine, başkasına ise sapından mucizeler yaratılabilicek bir obje. Bu arada Bronx dökülüyor, binaları, sokakları.. Pek gelişmemiş hatta yolunuz buraya düşerse size uyarı ,yoldan taksiye binmeyin çeşitli emelleri varmış duyduğuma göre taksi şöförlerinin..

İşte benim fotoğraf sanatıyla seviyeli ilişkim böyle yürüyor. Dağ tepe dolaşıp fotoğraf çektiğimiz canım ciğerim arkadasım sabırsızlıkla dönmemi bekliyor. Bir gün fotoğraf çekerek dünyayı kurtarmıycaz belki ama kendimizi bu işi yaptıkça çok mutlu hissedicez. Sevgili profesörüm sözüm sana, saygılaR..

No comments:

Post a Comment