Sunday, November 21, 2010

Şu New York dedikleri..

İstanbul.. benim şehrim.. Nasıl kadın, nasıl işveli, nasıl cilveli.. Sokakları yosun marka parfüm kokuyor sanki, burnunun direğini sızlatıyor insanın.. Bütün dünyayı dolaştığımı söyleyemem ama İstanbul kadar büyülü bir yer olduğunu sanmıyorum. Doğdum, büyüdüm, sokaklarında serserilik yaptım, kalabalığında kayboldum.

New York’a ilgiminse nerden geldiğini pek hatırlamıyorum. Sanki bir gün uyanıp New York’da yaşamak istemişim gibi. Tek bildiğim burda olmak istediğimdi ve olucağımdan çok emin olarak yaşıyordum yıllardır. İçimde en ufak bir tereddüt olmadı şimdiye kadar. New York, benim serseri, pis sakallı erkeğim.. nasıl gösterişli ve cool.. Ellerinde ölmek istersin, gözlerin kamaşır ışıltısından.. Daha önce de buraya geldim ama daha önce hiç yaşamamıştım. Aslına bakarsanız, çıplak gözle bakıldığında estetikten yoksun ışıklı taş yığını New York ama o kadar gösterişli ki çok çabuk kanıyorsunuz söylediği yalanlara. İşte o yüzden cinsi erkek. Geceye karışan tüm hatunlar peşinde. Sanırım ben kalabalığı seviyorum, yeterki beni içinde kaybetsin, tek başıma dolaşıyım sokaklarında.. Karışıklık tutkumdan kaynaklanıyor olsa gerek, ben İstanbul’da da en çok taksim’i severim..

Manhattan dedikleri yerdir beni benden alan. İki günde bir gitmezsem rahat edemediğim. Brooklyn’nin ruhu yok. Harlem, içinde yaşayan zencilerden kararmış ama evleri muhteşem.  Soho, tam nişantaşı.. Bu kadar uzun süre yaşayınca anladım ki aslında yerleşmek istediğim yer daha tarihi olan bir yer. Evet, haklısınız Amerika çok yaşanılası, huzur dolu.. rahat.. ama yinede bir gün başka bir yere yerleşmem gerekirse, ki bunu istiyorum, orası Avrupa’da bir yer olsun. Burda yapmak istediklerim gerçekleşti. Birbirimizin altını üstüne getirdik, daha fazla samimi olursak kavga çıkıcak gibime gelmeye başladı.. Küçük bir dairede şarabımı yudumladım, halloween’de cadı olup sokaklarda çocukları korkuttum, bir sürü yabancı arkadaşım : ) oldu. Sanırım artık işe koyulma vakti geldi. Hayat hep tatilde geçmiyor, ucundan kıyısından tutmak gerekıyor. Aslında buraya gelmeden NY’da yaşamak diye çok kitap okumuştum ama ne laundry servis sorunum oldu ne de kitapta yazan diğer sorunlarla karşılaştım. İki şikayetim var, biri su servisi olmayışı yanı var ama astarı yüzünden pahalı.. İkincisi ise, otobüslerin asla saatinde gelmiyor oluşu. Geç kalsa yine sorun etmezsinizde bazen onbeş dakika erken geldiği oluyor yani anlıycağınız burda yaşayıpta arabanız yoksa mutlaka her hafta bir kere otobüs kaçırmaya mahkumsunuzdur. Toplu taşımadan devam etmek gerekirse, subway sisemi   ise heralde dünya üzerindeki bizden sonra en basit düzene sahip sistemdir. Midtown’dan binip Brooklyn’den ya da Bronx’dan çıkabilirsiniz. Üstelik bunu o kadar kolay yaparsınız ki, siz bile şaşırırsınız.. Tek ihtiyacınız olan şey metro girişlerindeki makineleri kullanmak ve bir metro kartı edinmektir. Neyse bundan sonraki yazılarımda da eminim bundan bahsedicem şimdilik bu kadar yeter..

No comments:

Post a Comment