
-Yağsız et tamam.. Nasıl pişsin? Salata nasıl olsun? Sosu neli olsun? Başlangıç istemediğinize emin misiniz? Siz nerde oturuyorsunuz?
*Ben zaten o esnada keşke gelmeseydim diye düşünmeye başlıyorum çünkü sorgu biticek gibi gelmiyor. En son lütfen başka soru sormayın diyip birazda hatun sevimliliği kullanarak olayı çözüyorum.
Yemek geldikten ve siz yemeğe başladıktan sonra tekrar garson azapları başlıyor. Ağzım doluken tepeme dikilip, her şey nasıl gidiyor diye soruyor..
Nasıl gitsin, yemek yiyorum bende işte.. Arkadaşım ülkeyi kurtarmıyorum, yaptığım basit bir işlem, ağzıma götürüyorum,çiğniyorum, yutuyorum.. ben bunu çok uzun zamandır yapıyorum. Yok ama ikna olcak gibi değil, o yemek bitene kadar üç kere başınıza gelmezse rahat edemiyor. Sonunda hesabı istiyorum bu sefer de tatlı yediricek o fasıl başlıyor, kaç kere ben şeker hastasıyım demek zorunda kaldım ve içimden de tekrarladım; bre kalpsiz adam, zaten yiyemiyorum bir de burnuma sokuyorsun.. bas git.. Sevimli bir gülümsemeyle sürekli bir enjooooy!! ulan bas git sen enjoy!! : )

Bu ülkede yemek konusunda sanırım en sevdiğim şey istediğim kadar ıstakoz, karides,yengeç gibi balık türlerini yiyebiliyor olmam. Yani bizde balık bir seremoni ister ne biliyim sofra ağır kurulur, çıtır çerez değildir. Burda nerdeyse her gün ıstakoz, karidese sarılmış alabalık falan yiyorum. Eskiden bu kadar sevmezdim bile balığı. Sanki cips yer gibi sokakta dolaşırken kese kağıdında karides yemek inanılmaz bir şey. İsteseler çok sağlıklı olabilirler, boğazlarını tutup ağır şeyler yemeden durabilseler ama nerde onlarda o kafa, bir Türk pratikliği..
No comments:
Post a Comment