Monday, November 22, 2010

USA'de yemek yemek..

Daha öncede bahsettiğim gibi burda yemek inanılmaz bir görsellikte sunuluyor ve nerdeyse bir pazarlama öğesi olarak kabul ediliyor. Gördüğünüz muamele gerçekten Amerika'da olduğunuzu hissettiriyor. En basit restorantta bile ilk içeri girdiğinizde sizi üzerinde menülerin bulunduğu bir düzenek ve başında elinde kalem olan bir garson karşılıyor. Tabi mekana göre bu kişi pr'da olabilir. Eğer içerde yer yoksa isminiz alınıyor ve size ne kadar beklemeniz gerektiği söyleniyor. Hayır bu nadir karşılaşılan bir durum değil. İlla rush hour dedikleri zaman olmasına gerek yok, normal zamanlarda da sıra beklemeniz gerekebiliyor. İçerde yer varsa önce kaç kişi olduğunuzu sorup sonra bir garson eşliğinde masanıza uğurlanıyorsunuz. Daha show bitmedi.. Masanıza bir kaç saniye içinde bu gece size hizmet edeceğini söyleyen bir garson geliyor, kendini tanıtıyor yemek öncesi allahseen bir şey iç diye bir süre ısrar ediyor : ) Ben bu aşamada genelde; gerçekten sadece bir şeyler yiycem hadi canım hadi canım diye başımdan atma yolunu seçiyorum. Sonra sizi bir süre rahat bırakıyor ki ne yiyeceğinize karar verin. Sevimli bir yüzle geri döndüğünde siz ona  siparişi verirken o da size  yemeği dar etmek için elinden geleni yapıyor.

-Yağsız et tamam.. Nasıl pişsin? Salata nasıl olsun? Sosu neli olsun? Başlangıç istemediğinize emin misiniz? Siz nerde oturuyorsunuz?

*Ben zaten o esnada keşke gelmeseydim diye düşünmeye başlıyorum çünkü sorgu biticek gibi gelmiyor. En son lütfen başka soru sormayın diyip birazda hatun sevimliliği kullanarak olayı çözüyorum.

Yemek geldikten ve siz yemeğe başladıktan sonra tekrar garson azapları başlıyor. Ağzım doluken tepeme dikilip, her şey nasıl gidiyor diye soruyor..

Nasıl gitsin, yemek yiyorum bende işte.. Arkadaşım ülkeyi kurtarmıyorum, yaptığım basit bir işlem, ağzıma götürüyorum,çiğniyorum, yutuyorum.. ben bunu çok uzun zamandır yapıyorum. Yok ama ikna olcak gibi değil, o yemek bitene kadar üç kere başınıza gelmezse rahat edemiyor. Sonunda hesabı istiyorum bu sefer de tatlı yediricek o fasıl başlıyor, kaç kere ben şeker hastasıyım demek zorunda kaldım ve içimden de tekrarladım; bre kalpsiz adam, zaten yiyemiyorum bir de burnuma sokuyorsun.. bas git.. Sevimli bir gülümsemeyle sürekli bir enjooooy!! ulan bas git sen enjoy!! : )

Bu ülkede yemek konusunda sanırım en sevdiğim şey istediğim kadar ıstakoz, karides,yengeç gibi balık türlerini yiyebiliyor olmam. Yani bizde balık bir seremoni ister ne biliyim sofra ağır kurulur, çıtır çerez değildir. Burda nerdeyse her gün ıstakoz, karidese sarılmış alabalık falan yiyorum. Eskiden bu kadar sevmezdim bile balığı. Sanki cips yer gibi sokakta dolaşırken kese kağıdında karides yemek inanılmaz bir şey. İsteseler çok sağlıklı olabilirler, boğazlarını tutup ağır şeyler yemeden durabilseler ama nerde onlarda o kafa, bir Türk pratikliği..


No comments:

Post a Comment